Şiddet dolu başlıksız bir Gece
Bir şöminenin çığlıklarını duydunuz mu hiç ?
İçine atılan çam ağacından arda kalan küller arasında yanan zeytin kütüğünün çıkardığı o ince sesi ?
duymamışsanız iyi ki duymadınız…
Bazen düşünüyorum, ateşin kırmızı olması ile kanın kırmızı olması arasında bir bağ var mı diye.
Kesin yoktur, alakasız şeyler arasında bağ kurmak benim eserim oldu hep, biri bana anlatırken hayatını gözümde başka şeyler canlanması ve hayır boş boş bakmaktan vazgeçip konuya odaklan diye kendimi tetikleme nöbetleri geçirmem sadece bana özgü olmalı.
Belki de bana özgü değildir, bilmem kaç milyar insanın arasında kendimi özelleştirme çabamdan başka bir şey değildir belki de. Evet, bilmem kaç milyar, çünkü ben onları tanımadım ve onlar da beni tanımıyor.
Beni kimse tanımasın aslında, bilinmez, görülmez, ruhani bir kişi olmak kötü değil tam aksi bir avantaj. Kimse dikkat etmeyince istediğinizi yapmak daha kolay oluyor mesela.
Kimse bakmazken çok daha rahat soyunabiliyor insan, başkaları çirkin bedenimi görmek zorunda kalmayacak düşüncesi ile.
Kimse bakmazken çok daha rahat ağlayabiliyor insan, neden ağlıyorsun ? Bir derdin mi var ? Bunlar geçecek ! gibi boş lafları dinlemek zorunda kalmıyorsun.
Tüm bunları geçiyorum,
Kendime küçük ayrı bir not düşüyorum.
“Kendini olduğundan farklı gösteren insanlardan özellikle uzak dur”
Sanki hiç birimiz insan değiliz, herkesin bildiği doğru, tek doğru…
Değil..
Benim bildiğim doğruların bir çok kez başkaları tarafından kabul edilmediğine şahit oldum.
Bunu okuyan sende bunu bence tekrardan bir düşün.
Ruh sağlığını dengede tutmaya çalışan birinden ne kadar tavsiye alırsın bilmiyorum ama hayat hiçbirimizin sandığı gibi bir yer olmadı.
Her şeyin sonunda ölüm ve bir son kesin.
Kendimi, Duvara Karşı filmindeki Cahit karakteri gibi hissediyorum.