Öldüğüm Gün
Ve düştü elimdeki gül demeti…
Gözlerimin gördüğünü beynim kabul etmezken kalbim, ruhum parçalarına ayrılmaya başlamıştı bile. O gün, o an, o, bir daha asla unutamayacaktım bu anı. Hayatımın son gününe kadar beni geceleri uyuduğum yatağımdan kan ter içinde uyandıracaktı gördüklerim. Başka hiçbir acı bu acının yerini alamayacak, tarifsiz bir his size anlatmaya çalıştığım. Yaşarken öldüğünü hissedenler için anlaması kolay aslında, siz hiç yaşarken öldüğünüzü hissettiniz mi ? Ben o gün öldüm, Sürpriz yapmak için aldığım güller o an zamanın yavaşlamasıyla ağır çekimde yerdeki kar birikintisinin üstüne yavaş yavaş düşerken öyle bir acıyla parçalandı ki sevgi dolu kalbim, parçalandıkça ruhumu zehirledi o dayanılmaz acı, parçalandıkça kalbim kırıkları bir jilet gibi ruhumu bir daha asla iyileşmeyecek şekilde yaraladı. Hiçbir önemi yoktu o an hiçbir şeyin, nefes almayı unuttum o sürede, kalbim atmayı bırakmışken nefes almanın da bir anlamı yoktu çünkü. Boğazımda kalmıştı tükürüğüm, yutkunamıyordum. Yaşarken öldüm o an, yürümeye oradan uzaklaşmaya çalıştım nereye gitmeye çalıştığımı bile bilmeden, o sokaktan bir daha asla geçmeyecektim uzaklaşırken cansız bedenim bir daha asla arkamdaki o manzaraya bakmak istemiyordum. Bir daha hiç kimseyi, hiç bir şeyi onu sevdiğim gibi sevmemeye yemin ettim her bir adımda. Ölü bir yürek nasıl sevebilirdi ki başkasını, parçalanmış bir kalp ve yok olmuş bir ruhla ilerlerken aklımdan o anı çıkarmak için her şeyimi vermeye hazırdım, etrafıma dalmış gözlerle bakarken her köşede o sahne tekrarlanıyordu, gözlerimi kapatmak da işe yaramıyordu, ben lanetlenmiştim. Sevgim acıya, acım nefrete, nefretim kedere dönüşürken benim için yarın olacak mı düşüncesiyle eve gittim. Kapıda karşılaştığım komşumun nasılsınız sorusunu bile cevaplayamadım, göz göze geldiğimiz anda tüm yol boyunca tuttuğum yaşlarımdan bir tanesi süzüldü sadece gözümden. “İyi günler” diyebildim sadece içeri girip kapatırken kapıyı, ve oracıkta kalakaldım yavaş yavaş dizlerimin üstüne çöktüm ve yere uzandım, tavana bakarken gözümden süzülmeye başladı son ana kadar sakladığım gözyaşlarım. Çığlıklar atmak istedim, yerde tepinmek istedim, dünyayı yok etmek istedim ama tek yapabildiğim evimin tavanına bakıp sessizce ağlamaktı. Parçalanmış kalbimi birleştirmeye çalışırken ellerim göğsümü bastırarak hayatta neyim kaldı ki diye düşünüyordum. Sen benim her şeyim iken bir anda çıkmıştın hayatımdan, artık sen yoktun, artık hiçbir şeyim yoktu. Tüm hayallerim, tüm duygularım, tüm hislerim, tüm benliğim seninle uçup gitmişti, soğuk, karlı bir kış gününde ellerimden kayıp giden güller gibi gitmiştin. Bir daha asla gelmeyecektin, gelsen bile ölü bir ben seni mutlu edemezdi ki artık, gelsen bile sevemezdi ki seni parçalanmış kalbim, gelsen bile ruhu olmayan biriydim artık ben. Evine bile zar zor gelebilmiş, yerde yatarken evinin tavanına bakan, gözlerinden akan yaşları bile silmeyen bendim, bendim o an diri diri ölen, bendim o an tekrar tekrar ve tekrar ölen. Yaşlarla dolu gözlerimi kapattım, yan döndüm ve anne karnında gibi iki büklüm büküldüm. Silmedim gözlerimdeki yaşı bıraktım kurusun aktığı yerde, hislerimin kuruduğu gibi. Sonra oracıkta uyudum öyle gözü yaşlı şekilde, buz gibi yattığım yerde içim yanarken gram hissetmedim soğuğu. Olanlardan sonra hiçbir şey umurumda değildi. Bu benim öldüğüm gündü, bundan daha beter hiçbir şey olamazdı benim için. Ben artık Yaşayan bir ölüydüm, boş bir kabuktum, nefes alıp veren bir hiçtim. Her ölüm yeni bir başlangıçmış derler. Ruhum olmadan uyandım sonrasında dibe hiç bu kadar vurmamıştım, çok düşmüştüm ama hiçbiri beni öldürmemişti. Hiç biri bunun kadar ağır değildi.
Yeni ben yeni bir güne uyanırken şefkatli, sevgi dolu, iyi yürekli ben, Ruhsuz, Kalpsiz, Acımasız biri olarak hayata geri dönüyordum. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı.