İlham Reaktörü: Oyun, Yazı ve Ruh

Sharing is caring!

Saat 05:17. Bilgisayarın mavi ışığı yüzümde dans ederken, bir “match” daha biter.
Skor değil, hisler önemli benim için bu sefer. Ekrandaki rakamlar değil beni heycanlandıran, kalp atışlarım ilhamımla bütünleşir.
Peki ya yazarken? Tıpkı bir düello gibi düşün: kelimelerle çatışır, ritminle dans ederim, bir kurgunun içine hapsolurum, uçsuz bucaksız ve sensiz. Oyun da, yazı yazmak da birbirine benzer bazen.
İkisi de akışta kalmak, akıntıya bırakmak, ama dönüp baktığında geriye bir eser bırakmak gibidir..

Farenin tıkırtısı kesildiğinde odada yalnızca iç sesim yankılanıyor. Kahvem çoktan soğumuş, ama zihnim hâlâ sıcak bir şeyler üretmenin peşinde. Yazmak… bu bir oyun değil ama bir meydan okuma. Kuralsız bir arena. Oyunda “yeniden doğuş” tuşu vardır ama kelimelerde geri dönüş yoktur. Ne yazarsan kalır, neyi susarsan eksik kalır.

Her kelime bir adım, her cümle bir risk.
Bazı satırlar kritik bir “combo” gibi yerli yerinde oturur, bazılarıysa tıpkı zamanlaması bozuk bir hamle gibi devrilir sayfanın üzerine. Ama vazgeçmem. Çünkü bu bir skor mücadelesi değil — bu bir his savaşı. Yalnızlıkla, boşlukla, bazen de geçmişin hayaletiyle dövüşürüm burada.

Bir zamanlar seni düşünürken yazdığım satırları hatırlıyorum.
Sensizliğin ortasına kurulmuş cümlelerdi onlar. Her biri, ekranın ışığında yavaşça şekillenen duygularımdı. Artık sen yoksun. Ama o satırlar hâlâ var. Tıpkı bıraktığın boşluğun kelimelerime sızması gibi…

Saat 05:41.
Dışarıda kuşlar ötmeye başladı. Geceyle birlikte içimdeki karanlık da çekiliyor yavaşça. Geceden devraldığım duyguları satırlara döktüm; şimdi sırada gün ışığı var. Belki de bu yazı, kimseye gönderilmeyen bir mektup gibi kalacak. Ya da kimsenin anlamayacağı bir oyunun parçası…

Ama şunu biliyorum:
Oyunlar kazanılır, yazılar kalır.
Ve bazen bir “game over” yeni bir hikâyenin başlangıcıdır.

Uyumalıyım, Sabah gitmem gereken bir işim var..

Sharing is caring!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir