A Lost Ship
A Leap of Faith
Bu gün yazmak istediğim başlık bu olacaktı aslında, Leap of Faith.
Türkçesi ne mi demek ? Körükörüne birşeye inanmak demektir.
“Aşk, uçurumun kenarından atlamaktır,
Kanatların olup olmadığını düşerken öğrenirsin.“

Leap of Faith için ChatGPT’nin yorumu buydu.. “Aşk, uçurumun kenarından atlamaktır,”
Bu konuya gerçekten girmek istemiyorum.
Hüzün üzerime yapışmış sanki ne kadar çitilesem, ne kadar ovalasam çıkmıyor.
Aklım nerde biliyorum, mantıksız olan şeyse orası olmaması gereken bir yer.
“Aklına mukayet ol” derdi nenem..
Sanırım ne demek istediği şimdi daha çok anlam kazanıyor.
A Lost Ship bu günlerde kısa bir hikaye yazacak olsam konu başlığı “a Lost Ship” olurdu sanırım. Eski Başkanı olduğum Esentepe Temiz Çevre ve tanıtma derneğinin etkinliğinde çevre temizliği yaparken Vittoria ile tanıştık SPOT için gönüllü olarak italya’dan gelmiş. Benim bile toplamaktan sıkıldığım o plastik parçalarını tek tek toplamaktan hiç çekinmedi. Kendisi deniz canlıları üzerine araştırmalar yapan, Balinalara aşık bir Deniz Biyoloğu, Kıbrısa kendine deneyim katmak için gelmiş ve 2 hafta sonra ülkesine, işine geri dönecek. Utangaç biraz çekingen ama cesur birine benziyor. Daha çok balıkçılarla tekneyle açılıyormuş, tam bir deniz tutkunu. Bir noktada dayanamadım ve ta italyadan buraya gelip ülkemde şu an benimle birlikte çöp toplaman oldukça çılgınca bişey dedim. Güldü..
İş yerinde saçma olaylar olmaya devam etse de bu gün tüm böbrek, kas, iç organ ve ruh ağrılarıma rağmen güzel bir his yaşadım.. Şöyle ki, emlak kaydı yapmak isteyen 80lerinde bir çift geldi. Bir an kadında nenemin ingiliz versiyonunu görür gibi oldum. Emlak kayıtlarını yapan ablanın ingilizceyle ilişkisi “Hi, Sit dawn piliz” çerçevesinin ötesinde olmadığı için insanların dertlerini anlayıp tercüme eden ve geri bildirim veren şahıs olmak odada resmen olmasa da benim görevime dönüştü.. O yaşlı çifte yardımcı olurken sırada bekleyen başka bir ingiliz de bizi izliyordu. Yaşlı çift bana defalarca teşekkür edip dışarı çıktıktan sonra kapıdan izleyen ingiliz içeriye direk yanıma geldi ve şu sözleri söyledi. ” I heard about a very nice guy who is speaking very good english in belediye, very helpful and kind to everyone. I believe i meet him right now since the guy wasnt that good at the desk at the front” ve elini uzatıp benimle tokalaştı. Teşekkürler, böyle düşünmenize sevindim. diye cevap verebildim.. Tabi ingilizce ! Adamın sorununu hallettikten sonra başka bir ingiliz daha geldi hemen arkasına ve nasıl bukadar iyi ingilizce biliyorsun diye sordu, ingilterede ailen mi var diye ekledi. Biraz da gururla hayır, bilgisayar oyunlarından ve dinlediğim müziklerden kendimi geliştirdim dedim. Birilerine yardımcı olabilmiş olmanın mutluluğu kapladı içimi o adam da bana çok teşekkür ettiğini ve ben orda olmasam işlerinin gerçekten zor halledileceğini farkında olduklarını söyledikleri zaman.
Bir anlığına mutlu oldum,
Sonra yine kalbimdeki sızı arttı.
Sanırım böyle böyle alışıyorduk yaşamaya, unutulduğum, başkası için terk edildiğim, birlikte olmam gereken insanla olmak yerine başka yerlerde olduğum ve yerimde başka birinin olduğu o değersizlik hissini kısa süreliğine unutmuştum. Böyle hissetmemem gerekli biliyorum. Sadece bazı şeyler istediğimiz gibi gitmiyor.
Bir an “Aşkın bu sarhoşluğu” şarkısında olduğu gibi onunlayken hayatımın bir kesitinde
” Sanki bir anlık durmuştu karanlık”
Gel gelelim şimdi duyabildiğim , beynimde yankılanan tek şarkı var.
Dolu Kadehi Ters Tut’dan ” Karanlık “
Attığım Çığlıklar Sessiz… Birileri için değerli olduğumu biliyorum o yüzden sessiz, beni seven insanları çok üzdüm. Bu yüzden Sessiz olmak zorunda çığlıklarım.
Kuzenimin ölümünde olduğu gibi sessiz en derinde gömülü kalmalı bazı duygular benim için.
Patlayana kadar içime atmalıyım her hüznü. Belki bir gün artık kalbim dayanmaz bu acılara ve atmaktan vazgeçer böylece. Gazetelerde bir iki resim, sosyal medyada birkaç post ve bende çekilirim o zaman kendi karanlık köşeme.