Bilmem ki..
Kapattım gözlerimi, evrenin çekimine bıraktım kendimi.
Hep sorduğum soruları sormuyorum artık, uyandığım her günün aynada yansımasıyla selamlaşıyorum.
Korkmazdım bazı şeylerden, artık korkuyorum. En çok da zamandan korkuyorum.
“Ne yapacağını bilemeden boşa harcanan ömürlerin son çığlığıdır belki yaşlılıkta somurtkan ihtiyarlar” diye düşünürdüm.
Onlardan biri olmayacağım, istediklerimi yapıp, istemediklerimi uzaklaştıracağım Mutlu bir ihtiyara dönüşeceğim ben diye düşünürdüm hep.
Şimdi baktığımda hayatımın yarısı zaten geçmiş ve ben yine burada aynı durumdayım.
Çok kötü şeylerin olması bir gün daha uzak ama şu an kadar yakın.
Sevdiklerimin hayatta olduğu günlerin değerini bilmeye çalışıyorum, yaşlıların en büyük acılarından biri bu, sevdiklerinin, akranlarının, hayatta olmaması. Çocuklukları hafızalarında kalmış birkaç kırıntıdan ibaret iken, bildikleri her şeyin yok olmasına tanık olduklarının getirdiği ağır yük.
Yine saat 2:19
Bitmek bilmeyen yorgun bir günün gecesini tamamlayan ertesi gün.
Yarısı yanmış bir kelebeğin kısacık ömründe uçamayacağını anladığında duyduğu hüzün var içimde.
Kapattım gözlerimi, düşüyorum. Umursamadan, Anımsamadan.